BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM;
Geçen hafta Hz. Yusuf’un memleketi Mısır’a ziyarete gittim, bu ziyaretin benim için bir başka özel tarafı da hayatımda ilk defa Afrika kıtasına gitmek oldu. Mısır deyince aklımıza çok şey gelir: Nil nehri, Piramitler ve daha bir çok özel mekan. Hepsini yazmak elbette mümkün değil ama ben birkaç konu başlığı ile düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. O zaman haydi Bismillah diyelim ve başlayalım:
İLİM YUVASI EZHERDE CUMA
Arap dünyasının alim yetiştirme konusunda bir numaralı mekanı şüphesiz Mısır’ın El-Ezher Üniversitesidir. Tüm Müslüman ülkelerinden buraya okumak için gelen insanlar vardır. Ezher’in tarihi bin yılı aşmış ve Müslüman dünyası için burada okumanın ciddi bir karizması oluşmuştur. Tabi ki üniversite anlayışı o zamandan bugüne çok değişmiştir ama Ezher Üniversitesi bugün hala büyük önem taşıyor, Ezher’de okuyanlara ve burada hocalık yapanlara günümüzde de hala büyük saygı duyuluyor.
Böyle bir mekanda cuma namazı kılmak benim için çok değerli bir şeydi elbette. Allah’ın kutsal görmediğini kutsal görmek anlamında söylemiyorum ama ilim ve Alim yetiştiren bir mekanda namaz kılmak çok heyecan vericiydi, bu benim için harika bir tecrübe, deneyim ve duyguydu.
MEHMET AKİF KAHVESİ
Mısır’da cuma namazından sonraki durağımız Mehmet Akif kahvesiydi, malum Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Mısır’a gitmek zorunda kalan İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif bu kahveye sık sık gidermiş, kahvenin duvarları onun fotoğrafları ile doluydu. Kahvenin hep aynı ailede kalıp kalmadığını bilemiyorum ama Mehmet Akif’in adının verilmesi beni çok duygulandırdı. Demek ki Mehmet Akif orada da iz bırakmış, bu çok önemli bir şey.
NİL NEHRİ VE TEKNE TURU
Mısır’ın piramitlerden sonra en büyük simgesi şüphesiz Nil nehridir, 11 Afrika ülkesini geçerek Mısır’dan Akdeniz’e kavuşan bu nehir bu kıtanın hayat kaynağını oluşturuyor. Bizim de bu nehirde bir saat tekne turu yapma imkanımız oldu. Hakikaten Nil nehrinin çehresini izlemek muhteşem bir duyguydu. Nil nehrini izlerken Hz. Yusuf ve Züleyha’nın kıssasını düşünmekten kendimi alamadım, onlar da buralardan geçmişti. Allah’a sonsuz şükürler olsun bana buraları da gösterdi.
TAHRİR MEYDANI
Mısır’a giderken sadece Turistik bir gezi olarak gitmedim. Mısır’ın siyasi tarihi malum olduğu üzere çok karışık, daha 13 yıl evvel kanlı bir darbe olmuş ve Sisi iktidara gelmişti. Aslında Mısır hiçbir zaman halkın istediği kişiler tarafından yönetilmedi, Arap Baharı döneminde 1 yıllık özgürlükten sonra 3 Temmuz 2013’te kanlı bir darbeye şahit olmuştuk. O darbenin simgelerinden biri şüphesiz Tahrir Meydanı’ydı. Hatırladığınız gibi darbeden sonra bu meydanda halka ateş açılmıştı ve binlerce kişi burada can vermişti. Yani bu meydan çok önemlidir.
Mısır’da hala bir askeri yönetim var. Darbe zamanında oradaki gelişmeleri Türkiye’den takip ediyordum. Ama oraya gitmişken bu meydanı görmemek olmazdı. Bu kadar baskıya rağmen bu meydanda hala bir özgürlük yolu hissettim. Bu beni birazcık da olsa umutlandırdı.
MISIR’IN SİMGESİ PİRAMİTLER
Dünya’nın yedi harikasından biri olan piramitleri yakından görmek çok heyecan vericiydi. Televizyonda kum gibi görünen ama aslında her biri kilolarca taştan olan piramitlerin hala nasıl yapıldığını çözemiyorum. Mısır deyince herkesin ilk aklına bu muhteşem yapılar geliyor, hakikaten bunları izlerken sanki tarihe gidiyorsunuz.
İMAM ŞAFİ TÜRBESİNDEN NOTLAR
Mısır’ı merak etmemin en önemli sebeplerinden biri de İmam Şafi türbesiydi. Burada biraz dini tartışmalara değinmeden edemeyeceğim malum modern akımlar mezhep imamlarını yok sayarak dini farklı yerlere götürüyor. Türkiye’de de bunun etkisi gitgide artarak devam ediyor. İslam ümmeti olarak tarihte güçlü bir alim geleneğimiz var. Elbette bu alimler kendi aralarında görüş ayrılıkları yaşamıştı, elbette yanlışları olmuştur ama bu geleneğin hepsini yok saymak büyük bir yanlıştır. Son yıllarda bu yanlış gitgide daha tehlikeli hale geliyor. Böyle bir ortamda Şafii mezhebini kuran kişinin mezarını görmek bana çok farklı hisler verdi. Elbette mekanı yada kişiyi kutsamak anlamında söylemiyorum ama yeryüzünde binlerce insanın takip ettiği bir ekolün kurucusuna saygı duymak lazım, bu anlamda güzel bir ziyaret ve duyguydu.
MISIR ASKERİ MÜZESİ
Mısır’ı gezerken siyaseti düşünmemek mümkün değil. Mısır tarihi boyunca askeri yönetimler tarafından yönetilmiş, tabi modern Mısır tarihinden söz ediyorum. Daha 13 yıl önce Mısır’da darbe ile yönetime el koyan Sisi hala iktidarda. Sırf bu bile ülkede askerin ne kadar gücü olduğunu gösteriyor. Firavunlar döneminde bile yönetimde askerler çok güçlüymüş. Aslında o günden bugüne değişen çok bir şey yok. Ülkede hala baskıcı bir yönetim anlayışı egemen, acaba bunu göstermek için mi böyle bir müze açmışlar diye aklımdan geçiriyorum.
SELAHADDİN KALESİ
Sıradaki durağımız Selahaddin kalesi, Selahaddin Eyyubi tarafından yapılan bu kaleyi görmek çok heyecan vericiydi. Malum Selahaddin Eyyubi İslam dünyasında Hz. Ömer’den sonra en adaletli kişiydi. Böyle bir kişinin Mısır’a hakim olduğu bir dönemde bu kaleyi yapması çok güzel bir şey. Neden olduğunu bilmiyorum ama kaleyi görünce benim aklıma İran’daki Hasan Sabbah’ın kalesi geldi ve bende bir dejavu hissi uyandı.
İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ
Kahire’deki son günümüzde sabah erkenden yola çıktık. 3.5 saatlik bir yolculuktan sonra İskenderiye’ye vardık. İskenderiye Kütüphanesi’ne gitmeden önce ben İskenderiye hakkında ufak bir bilgi vermek istiyorum: 3 yada 4 ay önceydi, Netflix’te Büyük İskender’in bu şehri nasıl kurduğunu ve şehre nasıl kendi adını verdiğini anlatıyordu. Bu yüzden kafamda bu şehir hakkında bir şablon vardı. İskenderiye Kütüphanesi’ne gelince hakikaten çok muhteşem bir kütüphane, Arapça ve Farsça’nın zengin bir dil oluşu böyle kütüphanelere daha da renk katıyor. Bir de yukarılarda değindiğim gibi Mısır, El Ezher gibi İslam dünyasının en önemli üniversitelerinden birine ev sahipliği yapıyor. Mutlaka üniversite ve kütüphaneler arasında bir diyalog vardır, bu açıdan burayı basit bir kütüphane olarak görmek yanlış olur diye düşünüyorum.
Evet Mısır gezim bu kadardı. Selam ve Dua ile…