Değerli dostlar bir kaç günlük aradan sonra Diyarbakır gezimdeki notlarımdan sonra Mardin gezisi notlarımda sizlerle tekrar buluşmaktan ötürü çok mutluyum. Diyarbakır’a kadar gelmişken Mardin’e uğramadan İstanbul’a gitmek ayıp olurdu. Diyarbakır’da güzel bir ciğer kahvaltısı ve güzel bir demli çay içtikten sonra ALLAH’IN izniyle Mardin’e doğru yola koyulduk. Yolda biraz hayalimde ki Mardin’i düşündüm, nitekim bir kaç Televizyon dizisinde o güzelliklerini görmüştüm, ne kadar güzellikler bizi bekliyordu az çok tahmin edebiliyordum. Ama itiraf etmeliyim ki beklediğimden daha güzel bir şehirle karşılaştım ve herkesi Mardin’i görmesini tavsiye ediyorum.
İLK DURAK; MARDİN MÜZESİNDEN NOTLAR
Mardin’in tarihi çok eskiye dayandığı için o tarihi eserleri bir müzede sergiliyorlar, ama ki ben ancak müzenin restorasyon çalışmalarından ötürü bir kaç yerini görebildim. Bunlardan birisi o dönemin para sikkeleri idi, biriside o dönemin inançlarına göre biri öldüğü zaman cesedi elbiseleri ile tabut halinde gömmeleri. Daha ilginç olanı buna delil olarak bir bebek fosilini o şekilde sergilemeleri idi, bu durum beni çok etkiledi. şu kadarını söyleyebilirim ki bu müzeyi herkes tarafından hem görsellik açısından hem de içindeki tarih açısından görülmesi gerekir. Mardin müzesinden çıkarken yolumuz Deyrul zafaran manastırına doğru yol aldık.
DEYRUL ZAFARAN MANASTIRI
Sevgili dostlar gezimizin belki de en ilginç yerlerinden bir tanesi de Deyrul zafaran manastırıydı. Size şöyle diyebilirim ki o zamanki teknolojik mimari yapısı ile tek kelime ile müthiş bir eserdir. Özellikle bu mimarinin bir kısmında hiç bir şekilde harç yani beton kullanılmadan yapılmış olduğunu öğrendim. Bizi gezdiren arkadaşın bir Süryani olması daha çok bilgi edinmemizi sağladı, inanın hepsi çok ilginç ve inanıyorum ki bir çok kişinin de ilgisini çekecektir ama bu şimdiden sizlerden özür dileyerek rehberimizin anlattıklarının hepsini yazamadığım için özür dilerim ama şu kadarını söylemek isterim ki bugüne kadar bu ülkede Hristiyan Süryaniler olduğunu biliyordum ama hiç görmediğim için hafızamda bu topraklar üzerinde sanki başka bir dine bağlı insanları hayal edemiyordum. Asla kınamıyorum onlarda bu ülkenin insanları ama gidip görmediğim için böyle bir düşünceye kapıldım, ve hep birlikte aynı ülkede yaşıyoruz. Şöyle bir örnek aklıma geldi; büyük bir hazinede bir parça altın olmak gibi bir şey bu, biz bu farklılıklarla Türkiye’yiz. Artık Mardinede veda etme zamanı gelmişti, artık Mardin’den Diyarbakır’a doğru yola çıkmıştık.
MARDİNDEN DÖNERKEN
Mardin’den dönerken bir ara aklımdan şöyle düşündüm; İstanbul’dan Diyarbakır’a giderken çekinerek gitmiştik, Diyarbakır’dan da Mardin’e giderken hayalimdeki Mardin’den daha güzeli ile karşılaştım. Türkiye’deki insanların Doğu illerini gezip görmelerini o kadar arzu ederim ki hem tarih kokuyor hem de burada yaşayanlarında insan olduğunu hatırlamak doğu denince aklımıza sadece terör veya töre cinayetler gelmemeli diye düşündüm. Ama maalesef onlara da hak vermemek elde değil, işin gerçeği ne biliyor musunuz bizi birbirimizden koparmışlar, ümmeti paramparça etmişler ve her bir parçası ötekinden korkar getirmişler yazık ya çok yazık. Yazımı buradan sonlandırırken herkesin biraz söylediklerimi düşünmesini temenni ediyorum. Selam ve Dua ile…
( Not; buraları görmem için maddi ve manevi yardımlarını eksik etmeyen sevgili babama ve bizi gezdiren sevgili İdan abime teşekkür ederim.)