Siyasi Yazılar

DİYARBAKIR VE MARDİN GEZİLERİMDEN NOTLAR VE DÜŞÜNCELERİM

Hepinize merhaba kısa bir aradan sonra sizinle birlikte olmanın heyecanını yaşıyorum. Bu yazımda Diyarbakır ve Mardin’deki duygularım ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Aylar önce Diyarbakır’a bilet almıştım, Salı günü sabaha karşı saat 3,5 ta uyandım büyük bir heyecanla hazırlandım, saat 4,5 ta yola çıktım. Havaalanına doğru giderken Erkan abiyle Türkiye meseleleri üzerine konuşuyorduk. Aslında sadece Kürtlere zulüm yapılmadığı tüm Müslümanlara zulüm yapıldığı ve maalesef ümmetin kendi köklerinden koparıldığını konuşuyorduk. Havaalanına vardık ben kendi zihnimden neyle karşılaşacağımı hayal etmeye çalışıyordum, neyse uçağa bindik 1,5 saatlik yolculuktan sonra Diyarbakır semalarına vardık. Uçağın camından bakarken oradaki dağlar sanki bir kum yığını gibi gözüme göründü. Sessiz ve sakin görünüyordu, halbuki daha 1 ay önce burada fırtınalar kopuyordu, bir ara yanlış mı yaptım acaba diye düşünmedim değil? Ama öbür yandan da kalbim merakla doluyordu. Ben bu tip düşüncelerle uğraşırken uçak çoktan inmişti. Engelli olduğum için beni en son indiriyorlar her zaman zaten uçak yolculuğunun en sevmediğin yanı bu neyse nihayet uçaktan indik, sıcak bir hava bizi bekliyordu. Bizi Diyarbakır’daki bölge sorumlusu olarak çalışanımız İdan abi almaya geldi ve ayrıca 2 gün boyunca İdan abiye bize bölgeyi göstererek ve bizi gezimde tüm zahmetlerimize katlanarak ve yalnız bırakmayarak yardımcı olduğu için çok ama çok teşekkür ederim. Bizi önce yol kenarındaki bir ciğerciye götürdü, adam günde 3-4 saat çalışıyor, sabah 7 ‘den saat 10 yada 11 kadar çalışıyor. Ondan sonra dükkanını kapatıp gidiyor, dükkan dediğim şeyde yolda bir kaldırım kenarı ama inanın sanırsanız ki büyük bir kebapçı işletiyor ama şuna inanıyorum İstanbul’da bir dükkan açmış olsa tabi aynı kalitede yaparsa paraya para demez, çünkü adam işine büyük bir emek veriyor. Ha şunu da söylemeden geçemeyeceğim İstanbul’da böyle bir lezzet bulamazsınız. Kahvaltıdan sonra Diyarbakır’ı gezmeye başlıyoruz;

DİYARBAKIR SURLARI VE BENİM HİSLERİM ;

Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Diyarbakır surları oldu, surları ilk gördüğüm an zihnimde İstanbul surları gözlerimin önüne geldi ve ikisinin arasında bir kıyaslama yapınca Diyarbakır surları ne kadar büyük ise inanın İstanbul’un surları daha büyük ama burada önemli olan bizlere çok eski bir tarihten kalmasıdır. Surları gezerken dikkatimi çeken diğer bir nokta ise surların restore edilmesi bu durum beni çok mutlu etti. Bu surların hikayesini sevgili İdan abi bize anlattı ama benim aklımda çat pat kalan kısımlarından biriside savaş esnasında surları ele geçirebilmek için o dönem insanlar surların altına kazarak içeriye girip fethetmişler.( Tahminen 1000 yada 1600 yy. önce ) O an aklıma Cumhuriyet tarihinde okuduğum şeyler aklıma geldi, bütün Müslümanları köklerinden sökmek isteyen politikalar aklıma geldi. Belki o zaman Diyarbakır’ı veya ülkenin herhangi bir yerine bir ordu saldırmamıştı ama üzerimizde bir baskı vardı, Türk-Kürt-Arap-Çerkez ve diğerlerini köklerinden kopararak ümmet olarak ayrıştırılmaya çalışıldık, ve maalesef bu koskoca surlar engel olmaya yetmedi diye düşündüm, her neyse… Surlarda gezerken İdan abi arabanın başından ayrılamıyordu ve bizi fazla uzaklaşmamız ve dikkatli olmamız konusunda ikaz etti Diyarbakır’da terör olaylarından ötürü fabrikalar olmadığı için hırsızlık vakaları biraz fazlaymış buda beni biraz üzdü ve bir an için işte ümmetin ayrıştırılmış hallerinden biri diye düşündüm.

DİYARBAKIR’DA ENGELLİ BOYACI

Diyarbakır Ulu Caminin orada çay içerken gözüme bir boyacı takıldı,14-15 yaşlarında yürümesinde, konuşmasında problem olan bir çocuktu. Bu kadar çok ortak noktamız olması belki de beni daha çok etkilemiş olabilir. Bir an halime şükür ettim ve oradan uzaklaştım kim bilir belki de ailesi imkansızlıktan dolayı o halde oraya bırakmış yada bu engellinin akşama kadar yatacağına bize biraz faydası olsun, yani diğer bir anlamda onu sömürme amacıyla oraya bırakmış olabilir. İkisi de birbirinden çok kötü bir durum ALLAH o kardeşimin yardımcısı olsun demekten başka bir şey gelmiyor ve oradan Ulu camide namaz kılmak için ayrıldım.

DİYARBAKIR ULU CAMİ VE BURSA ULU CAMİ ARASINDAKİ FARKLAR

Öğle namazı vakti gelmişti, ben her zamanki birleştirerek kılacaktım zaten Ulu camiye de yakındık, hemen abdest alma yerine gittik. Erkan abi bana abdest aldırdıktan sonra kendisi abdest almaya başladı, o arada bende abdest alan insanları izliyorum farklı bir şeyler görebilir miyim  diye onları dikkatli bir şekilde izliyordum. Duygularım bir an karıştı bunlarda insan ama İstanbul’ da bazı kişilerin bakışını düşündüm ve yazık dedim caminin içine girdim. Açık söyleyeyim bu kadar büyük cami beklemiyordum, tabi bunu İstanbul’a kıyasla söylemiyorum, Diyarbakır’a göre bana büyük gelmişti. Duvarlara yenileme çalışmaları yapmış olmalarına rağmen biz asırlardır buradayız diyorlardı sanki. Bir an aklıma Bursa’daki ulu cami geldi, çok eski olmasına rağmen gittiğim zaman o tarih havasını Diyarbakır’daki kadar keskin alamamıştım neden diye sordum? Emin olun belki de bu sorunun cevabını hiç bir zaman veremeyeceğim, namazımızı kılıp Ulu camiden çıktık. Ulu camiyi arkamda bırakırken Hasan paşa konağına doğru yola çıktım.

HASAN PAŞA KONAĞI TARİH KOKAN YER

Sıradaki durağımız Hasan paşa konağı oldu, içeride yalnızca avlusunda gezebildim ama beni çok etkilediği bir geçektir. Bin senelik bir konak olduğunu söylediler, kim hangi amaçla yaptığını bilmiyorum aslında İdan abim söylemişti ama ben konağa bakarken unuttum ve bu konuda sizlere çok bilgi veremediğim için çok özür dilerim. Ama inanın o an bu tarihi havayı koklarken dikkatim dağılmıştı, engelli olduğum içinde bu konağı detaylı bir şekilde gezemedim ama o tarih kokusunu hep kokladım. Bugüne kadar aklımda hiç tarih kokar mı? diye bir soru vardı, zaman zaman tanıdıklarımdan böyle bir koku var dediklerinde inanmazdım. İşte bu konak bana bunu inandırdı, demek ki tarih kokusu varmış, bu konaktan ayrılırken ben ve yanımdakiler gezmeye devam ediyoruz.

İSTANBULDA BEBEK- DİYARBAKIRDA OFİS

Diyarbakır’ı gezmeye devam ederken Ofis ilçesinin içine şöyle bir uğradık, açık söylemek istiyorum Diyarbakır’da beni en çok şaşırtan yerlerden  biri oldu. Büyük binalar gençlerin oturduğu kafeleri görünce biraz şaşırdım, sanki bura Diyarbakır değil İstanbul’da Bebekti. Bir kaç ay önce okuduğum bir kitap aklıma gelmişti; Apaçi gençlik kitabında anlatılan bir konuyu hatırladım kısaca şöyle diyordu; yeni nesil Kürtler ve Türkler çok fazla siyasetle uğraşmıyorlar. O zamanlar bunu pek anlamamıştım ama görünce kafam dank etti, öyle ya 1 ay önce Diyarbakır’da istenmeyen olaylar olmuştu, o olaylar bu kadar kısa zamanda nasıl bitmiş olabilirdi. Ofiste hiç bir şey yoktu hatta o büyük binaların büyüsüne kapılmış gibi izleyerek oradan ayrıldım.

GAFFAR OKAN’IN VURULDUĞU YER

Gezmeme devam ederken Gaffar Okan’ın vurulduğu yerden geçiyordum, bir an aklıma o geldi biraz garip oldu. Bu ülkede Uğur Mumcu, Abdi İpekçi gibi öldürülen insanlarla ilgili kitaplar yazılar çok okumuştum ama ilk defa fail meçhul bir saldırıda ölen Gaffar Okan’ın vurulduğu yerden geçince bu ülkede hakikaten böyle şeyler oldu dedim. Hatta bir Kürt olmamasına rağmen Kürt halkı tarafından sevilen bir adamın öldürülmesini çok acı buluyorum ve anlıyorum ki Kürt ve Türk halkının iç içe yaşamasını istemeyenler var ve bunun için sadece Gaffar Okan’ın Abdi İpekçi ve daha bir çok kişiyi zaman zaman öldürdüler ama biz oyuna hiç bir zaman gelmedik gelmeyeceğiz diye düşündüm. Bu nokta dedim sadece Gaffar Okan’ın vurulduğu yer değil Türkiye’ye karıştırmayı başlatan diyerek oradan gittim.

MEDYANIN ABARTMASI

Ve şunu anladım ki başta Diyarbakır başta olmak üzere tüm doğu illerinde en ufak olay çıktığında sanki hep böyleymiş gibi anlatıyorlar. Her gün kavga her gün Türk düşmanlığı varmış gibi polise her gün taş atıyorlarmış gibi her gün halk birileri öldürüyormuş gibi medya tarafından abartılarak insanlara Türkiye’ye anlatılıyor ve buda ister istemez Batıda yaşayanlar için Doğu halkını sanki bir canavarmış gibi algılayabiliyorlar. Halbuki onlarda bizim gibi bir insan sadece küçük bir olay olduğunda dahi doğu illerini gösteriyorlar bakın size bir kaç örnekle bu konuyu açıklayayım. İstanbul Gazi mahallesinde, Okmeydanı’nda olaylar olmuyor’ mu  sonra normal hayat devam ediyor değil mi? sanki İstanbul’da hiç bir şey olmamış gibi buralarda da olay olduğunda abartarak anlatıyorlar. İstanbul’un Gazi mahallesi varsa Diyarbakır’ın Bağları var hepsi o kadar geri kalanı güvenli bundan emin olabilirsiniz. Evet gün bitti Otele döndük o kadar çok mutluydum ki erkenden yattım, ertesi gün sabaha kadar derin uyku çektim. Sevgili dostlar gezimin 1.ci durağı olan Diyarbakır kısmını burada bitirdik, İNŞAALLAH 2.ci kısım olan Mardin gezimizde gözlemlediğim notlarımı bir kaç gün içinde sizlerle paylaşacağım, Selam ve Dua ile…

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir