Bu günlerde Nihat Erim’in hatıralarını okuyorum malum 12 Mart dönemini yaşamış biridir. 12 Mart-27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri arasında yumuşak bir darbedir aslında darbe bile demek yanlıştır çünkü sadece bir muhtıra ile şapkasını alıp giden bir Süleyman Demirel’e şahit oluyoruz. Muhtıra ‘nın sözlük anlamı olayı ikaz anlamını taşır. 1971 Türkiye’sini düşünürsek 1960 ve 1980 darbeleri arasında çok gergin bir ortamdı, sağ-sol kavgalarına şahit oluyorlardı. Her gün insanlar ölüyordu bu ülke böyle döneme şahit oldu. 12 Mart muhtırası 1980 darbesinden çok önce yaşanmasına rağmen biz bugün en azından bir çok kişi bu muhtıranın bir nevi 12 Eylül’ün habercisi olarak kabul edilir. Peki o günkü koalisyon hükümetinin Başbakanı Süleyman Demirel’in bu muhtıraya karşı hemen istifa etmesine nasıl bakmak lazım veya nasıl yorumlamak gerekiyor. Zaten bu yüzden bir çok yazar tarafından eleştiriliyor, şapkasını aldı ve gitti direnmedi yada direnemedi orası ayrı bir şey ama o ünlü şapkasını aldı ve gitti. 12 Mart bazılarına darbedir bazılarına göre ise yumuşak bir geçişti, peki Demirel o gün direnseydi ülkede nasıl bir siyaset izlenecekti bunu hiç birimiz bilmiyoruz ama ben hep merak ettiğim bir konudur bu kaldı ki 12 Mart sadece bir muhtıraydı yani bir uyarıydı ama buna rağmen hükümetin yıkılmasına sebep oldu. 45 sene sonra 2016 da ki 15 Temmuz darbesine kıyas yapılmayacak kadar hafif bir olaydı, o gece Erdoğan ben bırakıyorum darbecilere teslim oluyorum diyebilirdi kaldı ki karşısında bir muhtıra yoktu topla tüfekle tankla karşısına çıkan bir grup vardı. Yani Demirel gibi karşısında bir kağıtta yazılan muhtıraya kıyasla çok büyük bir tehlike vardı. Kimse kusura bakmasın şimdi kulaklarıma geliyor diyeceksiniz yalaka diyeceksiniz Erdoğan’ın kalemşerü bunun gibi laflar varın deyin ama bir muhtıra ile şapkasını alıp giden bir Başbakandan tanklara kafa tutan ve kafa tutmaya çağıran bir Cumhurbaşkanına. Bu büyük bir dönüşüm değil de nedir. Selam ve Dua ile…
NOT; Bayram tatilinden sonra görüşürüz..