Öncelikle şunu ifade ederek başlayayım, iki tane kardeşi ve kuzenleri psikoloji bölümünden mezun olan biri olarak az yada çok bu ilim hakkında az yada çok bir şeyler biliyor. İnsanın ruh halini nerede ne dediğini ne hissettiğini günlük hayatımda tahmin edebiliyorum. Evde babamla kardeşlerimle eniştelerim le sık sık bu ilim hakkında sohbet ediyoruz. Onun için bu alanda yeni gelişmelerden haberim oluyor. İnsanı anlamak farklı farklı hayatlar dinlemek bazen korkunç bazen hüzünlerine ortak olmak hepsinden önemlisi yaralarına merhem olmak çok güzel bir şey. Bu sene Psikiyatrist yazar Gülseren Budayıcıoğlu hikayeleri bizi televizyonlara kitledi. Kırmızı Oda, Doğduğun Ev, Camdaki Kız ile aslında yaşadığımız toplumda var olduğunu bildiğimiz ama bizim yakınımızda olmadığı için düşünmeye bile korktuğumuz sorunların hayatta var olduğunu anlatan hikayeleri bize hayatı öğretti. Meliha ile bize hayatın sorumluluklarını Anne Babanın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Boncuk ile eş olmanın sadece çalışmaktan ibaret olmadığını öğretti. Delikanlı Sadi ile sokakta kalmak zorunda olan insanların her birinin illa hırsızlık veya uyuşturucu kullanıyor demek olmadığını öğretti. Selvi ile ülkemizin kanayan bir yarası olan küçük gelin gerçeğinin bize hatırlattı. Ve bana en çok dokunan Alya’ nın o acı hikayesi de burada söylemezsem burada eksik kalır. Bütün bunlar hayatı içinden hikayeler yani bizim hikayelerimiz. Görmediğimiz hatta ara ara görmek istemediğimiz hikayeler maalesef bu toplum da öyle hayatlar yaşanıyor ki bütün bunlardan daha trajik hayatlar psikoloji ilmi o yüzden önemli ve bu tip hayatları farkındalık oluşturmak bakımından Budayıcıoğlu nun bu hikayeleri filim yapması çok değerli bir şey, bunun için ben kendi adıma kendisine teşekkür ederim. Selam ve Dua ile…
TÜRK DİZİ TARİHİNDE YENİ AKIM: PSİKOLOJİ
19
Haz