Dün akşam tanıdığımız bir aile dostumuzun 90 yaşını geçmiş olan babasının vefat haberini aldım. Kendi zihin dünyamda ölümü düşünmeye başladım, kimimiz 10 aylıkken kimimiz 50 yaşında kimimizde 90 yaşında bu dünyadan göçüp gidiyor. Ama eninde sonunda o meçhul sondan kaçamıyoruz, her ölüm kalanlar için hayatın sonuna varmış gibi hissediyoruz. Ama bir müddet sonra herkes alışıyor sanki hiç baban veya annen veya yakınım olmamış gibi ölen kişinin yokluğuna alışıyoruz. Hepimiz biliyoruz ölüm bir yok oluş değil ama kalanlar açısından bunu kıyamet günü sevdiklerimizle buluşacağımızı biliyoruz. Hiç kimse kıyametin ne vakit kopacağını bilmediği için bu ayrılık sürecinin ne kadar olacağını bilmiyoruz. Aslında bu yüzden üzülüyoruz yoksa kişinin ALLAH ‘a kavuştuğunu biliyoruz ve eğer mümin ve mümine birisiyse İNŞAALLAH ALLAH’ ın affına nail olurda cennete gider, ve orada kıyamet günü buluşacağımızı biliyoruz. Ama kıyametin ne zaman kopacağını bilmediğimiz için o ayrılık sürecinin ne kadar olacağını bilemiyoruz, geride kalanları üzen durum bu, tabi bu benim şahsi fikrimdir. Sizlere bir anımı anlatarak konuya biraz daha açıklık getirmek istiyorum; birkaç sene önce takvim yaprağında Erzurumlu bir adamın ölüm tarihini yazıyordu, 140 yaşında ölmüştü. Merak ettim internetten baktım ve ilginç bir şey okudum, öldüğü zaman bilmem kaçıcı kuşak torunlarından mezarının başında ah, ah bu dünyaya doyamadı diye söylenmiş. Demek ki şimdi bunun anlamı ne? Ölümü, hayatın bir gerçeği olarak görmezsek bırakın 140 yaşını 240 yaşında ölen bir dedemiz olsa mezarının başında erken öldü diye ağıt yakabiliriz. Peki ölüme bakış açısı nasıl olmalı ve nasıl anlamalıyız? Bir kere şunu yürekten bilmeliyiz bu dünyaya biz kendi isteğimizle gelmediğimize göre bu dünyadan göçerken de kendi isteğimiz ile gitmeyeceğiz. Ölen babamızın, annemizin, yakınlarımızın arkasından sessizce ağıt yakmadan ağlayacağız ama asla isyan etmeyeceğiz. Ben burada çok güzel bir örnek vermek istiyorum; H.Z Muhammed döneminde bir kadının çocuğu vefat ediyor, kadın ağıt yakıyor, Peygamber efendimiz kadını sakinleştirmeye çalışıyor, kadın dinlemiyor. Efendimiz bırakıp gittikten sonra kadına onun H.Z Peygamber olduğunu söylüyorlar, sonra kadın çok pişman olarak Peygamberimizin yanına gelip özür diliyor. Peygamberimizde kadına sabır ilk anda gösterilir diyor. Bu kıssadan yola çıkarak ben ağıt yakmanın dinimizin hoş karşılamadığını düşünüyorum, her şeyin bir sınırı olduğu gibi ölünün arkasından da üzülmenin de bir sınırı vardır. Başta dedim ya ölüm kimimize çocuk yaşta kimimizi yaşlılığımızda yakalıyor, zaman zaman ben merak ediyorum acaba ben ne zaman öleceğim onu ALLAH, peki ya siz kaç yaşında ölmek istersiniz. Selam ve Dua ile.
SİZ KAÇ YAŞINDA ÖLMEK İSTERSİNİZ?
21
Ağu